Gündem

Fetret Devri üzerine notlar

Arda Akıncı / 26.05.2016

Erken dönem Osmanlı tarihinde en kritik olaylardan bir tanesi de 1402 Ankara Savaşı’dır. Sultan I. Bayezid ile Timur arasında gerçekleşen bu savaş gerek Osmanlı’nın gün geçtikçe kuvvetlenen ve şekillenen idari yapısına ve gerek de Anadolu ve Balkanlar üzerinde kurmayı hedeflediği hakimiyet konusunda önemli sıkıntılara yol açtı. Hemen hemen herkesim malumu olduğu üzere, 1402 yılında vuku bulan bu savaş neticesinde Sultan I. Bayezid Timur’a esir düştükten sonra Sultan’ın yasal varisleri – şehzadeler – arasında amiyane tabir ile taht kavgası başlar. Günümüzde Fetret Devri olarak tanımladığımız 1402 ile 1413 yılları arası tam olarak da bu güç mücadelesinin bir ürünüdür.

Sultan I. Bayezid’in oğullarından Süleyman, İsa, Musa ve Mehmed Çelebi arasında uzun yıllar süren güç mücadelesi Devlet-i Aliyye’yi çok başlılığa ve belirsizliğe sürüklerken, yerel devletler, Balkan ve Anadolu’daki hükümdarlar 1402’de Osmanlı’da merkezi otoritenin bir bakıma yok olmasını fırsat bilip, ortaya çıkan bu durumu korumaya yöneldiler. Bir bakıma şehzadeler arasındaki taht kavgasını fırsat bilerek kendi hakimiyet alanlarını korumak ve hatta genişletmek için uğraş verdiler.

Şehzadeler arasındaki güç mücadelesinin ise özellikle Edirne’de hükümranlığını ilan eden Süleyman ve Ankara Savaşı’ndan sonra Şehzade Sancağı’na dönen Mehmed Çelebi arasında gerçekleştiğini söylemek çok yanlış olmayacaktır. Lakin, Musa ve İsa’nın da bu güç mücadelesinde aktif rol aldığının da altını çizmek gerekir. Edirne’de Osmanlı Sarayı’nda bulunan Süleyman Anadolu topraklarını kontrol almaya çalışırken kardeşi Mehmed Çelebi de Anadolu’daki hakimiyetini Balkanlar ve Rumeli yönüne doğru genişletme çabası içerisine girmiştir. Bu süreç içerisinde Musa ve İsa da Süleyman’a karşı harekete geçerek, güç dengelerini kendi lehlerine çevirmeye çalışmışlardır.

Merkezi otoritenin oldukça zayıfladığı, hatta neredeyse Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya yüz tuttuğu bu dönem süresince belki de devletin yıkılmasını engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesi de yaklaşık yüz yıl içerisinde oluşturulmuş olan devlet kurumları ve geleneğidir. Zira Fetret Devri’ni konu alan birçok araştırma kurumsallaşmış bir kul sisteminin oynadığı role dikkat çeker. Halil İnalcık, kul sistemi ile kurulan yaklaşık yedi bin kişilik bir sipahi ordusunun, Osmanlı sultanlarına düşmanları karşısında çok önemli bir avantaj sağladığını nakleder. Bunun yanı sıra, tüccarlar ve köylülerin de Osmanlı merkezi idaresinin kendilerine daha yararlı olduğuna inanarak yerel hükümdarlara karşı Devlet-i Aliyye ile işbirliği yoluna gitmelerinin de Fetret Devri’nin olabildiğince az hasarla atlatılmasına yardımcı olduğunu söyler.

Fetret Devri olarak bildiğimiz bu dönemde güç dengeleri sürekli değişmiştir. Ahmedî’nin Menakıbnâme’de anlattığına göre 1402 ve 1413 yılları arasında Süleyman sekiz yıl on yedi ay on yedi gün, Musa iki yıl yedi ay yirmi gün hükümdarlık yapmışlardır. Mehmed Çelebi ise kardeşi Musa’ya karşı 1411 yılında iki başarısız sefer yapmasının ardından uc beyleri ve vasal devletlerin yardımları ile 1413 yılında güç dengelerini tamamen kendi lehine çevirerek tahta oturmuştur. Devlet geleneği ve kurumların oldukça sağlam temellere oturmuş olmasının avantajları ile yaklaşık üç sene içerisinde de hem Anadolu’da hem de Rumeli’de Fetret Devri boyunca kaybettikleri toprakların tamamına yakınını yeniden Devlet-i Aliyye’ye kazandırma başarısını göstermiştir.

Merkezi otoritenin derinden sarsıldığı bu on bir yıllık süreç içerisinde hemen hemen bütün tarihçilerin ortak bir çıkarımı vardır ki bu da Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya çok yaklaştığıdır. Bu nedenledir ki Sultan I. Mehmed – Çelebi – zaman zaman Osmanlı’nın ikinci kurucusu olarak addedilir. Hükümranlığının başından itibaren kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmeye çalışan Sultan I. Mehmed’in bu denli hızlı bir şekilde başarıya ulaşması ise oldukça dikkat çekicidir. Belki de bu durum ile ilgili en güzel yorumlardan bir tanesini Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık yapar: “1402 ile 1453 arasındaki dönemin can alıcı tarihsel sorunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç savaş, haçlı işgalleri ve başka bunalımlar yüzünden toptan yıkılma tehlikesiyle karşılaştığı bir zamanda bu şaşırtıcı kalkınışı nasıl başardığını açıklayabilmektir.” Bu açıklamadan yola çıkarak diyebiliriz ki Fetret Devri’nde yalnızca yaşananları bilmek, güç dengesinin nasıl değiştiğini bilmek yeterli olmayacaktır. Bununla birlikte Osmanlı’nın Sultan I. Mehmed ve daha sonraki on yıllarda gerçekleştirdiği kalkınmayı da iyi analiz edip, anlayabilmek gerekir.

 

Kaynakça

Prof. Dr. Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye I

Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600)

Prof. Dr. Necdet Öztürk, Fetret Devri ve Osmanlı Hâkimiyetinin Yeniden Tesisi

Yeni Haberler