Haberler

Berekete açılan kapı: Ramazan

Fazıl Baş / 17.06.2015

Ramazan’ın biz Müslümanların gözündeki ayrıcalıklı yeri bizzat ayet ve hadis-i şeriflerle sabit kılınmıştır. Ramazan, aslına bakılırsa, Kamerî yani ayın hareketlerine göre tayin edilen takvimin Şaban’dan sonra ve Şevval’den önce gelen dokuzuncu ayıdır. Ramazan, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İslam’ı tebliğ etmeye başlamasından önce de Arapların kullandığı Kamerî takvimin bir parçası olmuştur. Kelime kökeni hakkında çeşitli rivayetler olmakla beraber, bunların arasında “güneşin ısıtmasıyla yerin kızması” öne çıkmaktadır. Ramazan ayının zorluğuna işaret ettiği düşünülebilecek bu anlamın aslında hemen ilk akla gelebileceği şekliyle Ramazan ayında oruç tutmanın zorluğu ile bir ilişkisi bulunmamaktadır.

Fakat Ramazan’ın asıl anlamını İslam’la birlikte bulduğu açıktır. Zira yazımızın ilk cümlesinde de belirttiğimiz üzere bu ayın kutsiyeti, bizzat ayet ve hadislerde açıklanmıştır. Kuran-ı Kerim’de Allah katında ayların sayısının on iki olduğu belirtilmiş (Tevbe, 36) ve bu on iki ay içinde (yine aynı ayette sözü edilen “haram aylar” ifadesinin dışında) yalnızca Ramazan bizzat kendi adıyla anılmıştır. Buna göre Bakara suresinde, hidayet rehberi olan Kuran’ın bu ayda indirildiği ve bu aya şahit olan herkesin oruç tutması gerektiği söylenmiştir. Bir hadis-i şerifte geçtiğine göre ise Ramazan ayında cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları ise kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.

Bu ay ameller daha faziletli

Ramazan’ı önemli kılan birçok özellik vardır. Bunların ilki şüphesiz, ayette de geçtiği üzere Kuran-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlamasıdır. Vahiy meleği Cebrail’in Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) Hira mağarasında ilk ayeti bildirdiği Kadir Gecesi bu ay içindedir. Kadir suresinde bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) her Ramazan ayında Cebrail ile o güne kadar vahiy edilen ayetleri karşılıklı okuyarak bugün mukabele olarak bilinen uygulamayı gerçekleştirmiştir. Bugün de hâlâ bütün camilerde mukabele Ramazan ayı boyunca sürdürülmekte ve Ramazan’ın Kuran’ın ruhuna uygun bir şekilde eda edilmesine çalışılmaktadır. Ramazan Kuran ayı olduğu kadar oruç ayıdır da. Müslümanlara bir özürleri bulunmadığı sürece bu ay boyunca oruç tutmaları emredilmiştir. Yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir sünneti olan Teravih namazı da bu ay içinde yatsı namazıyla birlikte eda edilmektedir. Ramazan ayında gerçekleştirilen önemli ibadetlerden biri de fitredir. Fitre, vermeye gücü yeten her Müslümanın Ramazan Bayramı’ndan önce bu ay içinde ödemekle yükümlü olduğu sadakadır. Bu ay içinde verilmesi şart olmamakla beraber, İslam’ın beş şartından biri olan zekat da Müslümanlar tarafından genellikle Ramazan ayı içinde verilmektedir. Bunun bir sebebi, zekatın takibinin Ramazan’da daha kolay olması ise bir diğer sebebi ise bu ayda yapılan ibadetlerin daha faziletli görülmesidir. Yine bir sünnet olan ve Ramazan’ın son on gününde bir mescitte ibadet etmek amacıyla bulunmak suretiyle gerçekleştirilen “itikaf” da Ramazan’ın önemli parçalarından biridir. İtikafın son on günde gerçekleştirilmesi, bir hadis-i şerifte Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on gününde aranması yolundaki tavsiye ile ilgilidir. Yine bu ayda yapılan umrenin Müslümanlara Hac sevabı kazandıracağına dair hadislerde verilen bilgi de Ramazan’ın değerini pekiştiren sebeplerden biridir. Son olarak ise, Ramazan ayının hemen ertesinde gelen Ramazan Bayramı’nı anmamız gerekir. Bir anlamda Ramazan ayında tutulan oruçlar ve yapılan ibadetler bu bayramla ödüllendirilmektedir.

“Hoş geldin ya şehr-i ramazan” şeklinde karşılanıp “Elveda ya şehr-i ramazan” şeklinde uğurlanan Ramazan ayı, yukarıda sayılan bütün bu özellikleri ile birlikte rahmet, sabır, ibadet ve bereket ayı olarak kabul edilmektedir. Müslümanlar arasındaki birliğin yardımlaşma ve dayanışma ile pekişmesi kadar, yapılan ibadetler ile birlikte her bir Müslümanın da kendi nefsini terbiye etmesi için önemli bir fırsat sunmaktadır Ramazan. Bu anlamda hem cemaat hem de tek tek bireyler olarak Müslümanların Allah’a kulluk etme yolunda tazelenebilecekleri bir aydır.

Tabii Ramazan denilince orucun üzerinde ayrıca durmak gerekmektedir. İslam’ın beş şartından biri olan oruç tutmak da Kuran’ın çeşitli ayetlerinde Müslümanların üzerine kılınmış bir emir olarak anılmaktadır. Oruç aslında namaz, abdest gibi birçok başka dinî terim gibi Türkçeye Farsçadan geçmiş bir kelimedir ve Arapça “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamındaki savm kelimesinin karşılığıdır. Kuran-ı Kerim’de İslam’dan önce de birçok kavme orucun farz kılındığı ve inananlar için oruç tutmalarının onların hayrına olacağı belirtilmektedir (Bakara, 183-185). Hadis-i şeriflerde de orucun, ahlakı güzelleştirici bir ibadet olduğu üzerinde durulmuştur. Oruç süresince yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durulması, insanın etrafındaki nimetleri ve kendisini en iyi şekilde tanıması, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayanları daha iyi anlaması, kendi iradesini eğitmesi noktasında faydalı görülmektedir. İslam alimleri başta ayet ve hadislerden yola çıkarak, orucun insanın kendisine yönelik birçok maddi ve manevi yararının olduğunu belirtmektedirler. İnsanın sadece kendisine değil çevresine karşı olan sorumluluğunun da hatırlatıcısıdır oruç. Oruçlu kişilere, ibadetlerinin zarara uğramaması için hem kendi nefislerini terbiye etmeleri hem de çevrelerine karşı sorumlu ve yumuşak olmaları tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte oruç bir kalkan olarak tasvir edilmekte, oruçlu kimsenin birisiyle kavga durumuna gelmesi halinde iki defa “Ben oruçluyum,” diyerek bundan kaçınması gerektiği tavsiye edilmekte ve orucun doğrudan doğruya Allah için yapılan bir ibadet olduğu söylenmektedir. Orucun yalnız bu son özelliği bile onun ne kadar önemli bir ibadet olduğuna işaret etmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “hakkıyla tutulan orucun mutlaka kişinin davranışlarına olumlu yansıyacağını” belirtmiştir.

Toplumsal hayatı nurlandıran maneviyat

Ramazan ayının ve orucun bu önemi, toplumsal hayatımız içinde de fazlasıyla yerini bulmuştur. İlahilerden Ramazan sohbetlerine geniş bir edebiyattan söz edebilmekle beraber, Ramazan yaklaştığında toplumsal hayatımız içinde bu aya dönük olarak geniş bir maddi ve manevi hazırlık içine girildiği görülmektedir. Sahur ve iftara dönük hazırlıklar, sıradan bir sofra hazırlığı olmayıp Ramazan’ın manevi havasını da içinde barındırmakta, zaten çoğu günlerde sofralarda muhakkak misafirlerin olmasına ve bu şekilde Ramazan ayının bereketinin artırılmasına dikkat edilmektedir. Bunun dışında camilerde teravih namazına ve mukabelelere katılımın da yüksek olmasının, bu ayın hakkının verilmesi yönünde işaretler olarak okumak gerekmektedir.

Ramazan’ın bütün bu manevi havasının yanında, aslında tarihimiz içinde bazı önemli olayların da yine bu ay içinde gerçekleştiği birçok defasında gözden kaçmaktadır. Bunların başında ise şüphesiz Bedir Gazvesi (M. 624 / H. 2) ve Mekke’nin fethedilmesi (M. 630 / H. 8) gelmektedir. Ramazan ayının yukarıda belirtilen manevi havasının dışında bu gibi önemli olayların da bu ayda gerçekleşmiş olduğunun hatırda tutulmasında şüphesiz fayda bulunmaktadır.

Yeni Haberler