Köşe Yazısı

Mütekaid Miralayın Sergüzeşti

A. Hamit Kılıçkaya / 04.06.2015

Bizim Rumeli’nin, ne hikmetse bir asırdan fazladır bir türlü yüzü gülmüyor. Devlet-i Aliyye’nin namusuna sürülen bir leke olarak orta yerde duruyor Balkan Harbi. Birkaç yıl önce yüzüncü sene-i devriyesinde epeyce bir ilmî ve nâ-ilmî muhabbetler edilegelmişti. Bu arada kitaplar da yayınlanmıştı. Geçen günlerde, kadîm dostumun dükkânçe-i sahhafına uğradığımda söz yine Rumeli’den açılınca elime bir kitap tutuşturdu. “Balkan Harbinde Neden Mağlup Olduk? Ali İhsan Sabis.” (Hazırlayan: Hasip Saygılı. İlgi Kültür Sanat Yay. İst. 2014) Kitabı açtım. Üçüncü sayfada Osmanlıca nüshasının kapağı, dördüncü sayfada da transkripti yer alıyor. Burada isim farklı. “Balkan Harbinde Neden Münhezim Olduk” (Soru işareti yok!)

Hazırlayanın –yayına hazırlayan diye takdim edilmeyoor efendim- önsözünü okudum. Sonra bunun sebebini anladım çayımı yudumlarken. Hasip Saygılı Bey, “Eser yeni harflere aktarılırken kısmen sadeleştirilmiştir. Ancak mümkün olduğunca yazarın üslûp ve ifade tarzına sadık kalınmıştır.”(s.14) diye ihtar eyleyoorlar ki “aman dikkat edesiz deyoorlar yani.” Yalnız bir noktaya daha temas eyleyerek, gayr-ı vâzıh bir göndermede bulunuyorlar. “ …100 yıl öncesinin açık hata ve yanlışlıklarını ifade etmeyi bile akademik, yasal ve moral dayanağı bulunmayan bir korumacılık refleksiyle “uygun” bulmayan bir paradigmanın kurumun unvanı ve iddiası ne olursa olsun “küçük memur zihniyetini” aşıp askerî tarih alanında da kayda değer özgün bir değer üretmeyeceğine inanmaktayız.”(s.15)  Aceba hangi kuruma, neden böyle bir kızgınlık gösteriyorlar ki deye merak etmedim dersem yalan olur. Efendim kendi ifadeleriyle Hasip Saygılı Bey, emekli kurmay albay. Kara Harp Okulu işletme programını ikmal ettikten sonra Kara Harp Akademisi’ni de bitirip kurmay subay çıkmışlar. Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü iken emekli olmuşlar. Doktora da yapmışlar, halen de aynı enstitüde misafir öğretim elemanıymışlar.

Efendim, biz Vaniköy’ünde ikamet ediyoruz. Öteden beri bir eserin “kısmen, tam kısmen, nîm kısmen, rub’ kısmen” sadeleştirilmesine “kıl olduğumdan nâşi”, aslından okumak istedim. Biraz eski yazı kıraat ediyor efendim âcizleri. Bendeleri çok fazla karşıya geçemediğinden, Atatürk Kitaplığında (İBB Atatürk Kitaplığı, 956.101544SAB956.101544SAB1329R/1913 1) numarada yer alan (Kitabhâne-i İslâm ve Askerî, İst. 1329) aslının, bir fotokopi nüshasını getirmesi için kiracımız genç akademisyen hanımdan reca ettim. Bir hafta sonra lütfedip takdim ettiler, fotokopi ücretini zinhar almayacaklarını söyleyerek.Eserin orijinal nüshasını elimize alınca, “hazırlayan Bay Saygılı’nın “kısmen sadeleştirdiği” metinle karşılaştırmalı bir okuma yapayım,” dedim kendime. Böyle daha öğretici oluyor da… Ali İhsan Sabis Paşa, risâlesine “Balkan Harbinde Neden Münhezim Olduk?” adını koymuşken, kısmen sadeleşirken “Balkan Harbinde Neden Mağlup Olduk?” sualine dönmüş. Aslında buradaki ayrıntıyı, mütekaid erkân-ı harb miralayı Bay Saygılı’nın “atlamasını” taaccüble karşıladım. Münhezim: (a.s. hezîmet’den). inhizâm eden, hezimete uğrayan, bozguna uğrayan, uğramış, bozgun; Mağlub: (a.s. galebe’den) galebe edilmiş, kendisine üstün gelinmiş, yenilmiş, yenilen [kimse] anlamlarını taşıyor. (rahmetli Devellioğlu Bey’in lügatine bakınız lütfen….) Demek ki kısmen sadeleştirme böyle başlıyormuş hürmetli kari’îler!…

Mütekaid erkân-ı harb miralayı Bay Saygılı’nın “kısmen sadeleştirme” ameliyyesi dostlar, lâ-ya’kıl bir âdemin lâ-ya’kılâne bir kârı manzarası arz ediyor. Kısmen sadeleştirmeli metinde kelimelerin anlamlarının olağanüstü değişimlerini “Fehvâ-yı Lügatçe-i Saygılı” nam bir sözcüklükçükte toplayıp ilim âleminin hezimetine affedersiniz hizmetine sunmak çi-fâidedir dersiniz? Birkaç misal takdim ettikten sonra âcizlerine hak vereceğinize kaniim…

Mütekaidim erkân-ı harbciğim miralayım Bay Saygılı’nın kısmen sadeleştirmesi yeni bir çığır açayoor askerî tarih sadeleştirmelerinde… Münhezim’i mağlub eyledikten sonra “inhizâmımızı” bir elenseyle “çöküşümüzün sebeplerine” çeviriyorlar… (s.3/s.17 ilk sayfa numarası asıl, ikinci numaralar Bay Saygılı nüshasına aittir)

Kısmen sadeleştirmeci mütekaid erkân-ı harb miralaycığım Bay Saygılı’nın, askerî tarih sahifelerine geçmesi kaçınılmaz sadeleştirme örneklerinden birkaçını nazar-ı dikkatinize arz ediyorum efendim:

“Biz, bilhassa şu son asırda müselsel felaketlere, mağlubiyetlere duçar olduk.” (s.3) “Biz bilhassa şu son asırda misilsiz felaketlere, mağlubiyetlere uğradık.”(s.17) Müselsel (a.s. silsile’den) teselsül eden, zincirleme, ardı ardına anlamlarını taşıyor. Misilsiz ise eşsiz, benzersiz demek.

“Nice erkân-ı askeriyyemiz bu esâtize-i harbin dâstân-ı zaferini ezberlemiş…”(s.3-4) “Nice kurmay subaylarımız ve generallerimiz savaş ustalarının destanlarını ezberlemiş…”(s.18) Erkân-ı askeriyye, yüksek rütbeli zabitler, subaylar, demek. Saygılı Bayım “mütekaid erkân-ı harb” olduğundan burada kendisine de pâye çıkarmış ve “kurmay subaylar”ı araya sıkıştırmış. Sanki o harplerde kurmay sınıfından olmayan subaylar yokmuş gibi “kısmen sadeleştirme” ne kadar ahlâki aceba? Şu anda Hüsamettin Tambay Albayım dahi bu bölücülüğe kızgınlığından dolayı bana sert sert bakayoor.

“Fakat ey namuslu insanlar,select bırakınız; geçmiş derdlerimiz iyice teşrih edilsin…”(s.4) “Fakat ey namuslu insanlar, bırakın geçmiş devirlerimiz iyice ortaya çıkarılsın..”(s.18-19) Görüldüğü üzre, “derdlerimiz” olmuş kısmen “devirlerimiz.” Ali İhsan Paşa, “teşrih” kelimesini “derdlerimizin” etrafıyla açılmasını, yayılmasını isteyerek bu kelimeyi kullanırken, kısmen sadeleştirmeci erkân-ı harbciğim “devirlerimiz iyice ortaya çıkarılsın..” deyü emir vereyorlar. Hemen devamındaki cümlede geçen “müessiriz” kelimesini de “çok üzgünüz” diye sadeleştirdikten sonra başlayan cümledeki “mağlubiyeti” de “bozgun” olarak derc eyleyorlar ki bu stratejik aldatma bana “kumandanım Hüsameddin’in er Şaban’la düşman hatlarına yaklaşırken elinde telsizle şaşırtmaca muhabbetini” hatırlatayoor caaanım.

Bulgar Başbakanı Geşof’un, Balkan Harbinin sonunda, “Yeni vaziyetler, yeni âdemler ister.” (s.6) diyerek iktidardan çekilmesini, Bay Saygılı mütekaid erkân-ı harbim miralaycığım, “Yeni durumlar, yeni idareler ister.”(s21) diye sadeleştirerek Ali İhsan Paşa’nın yanlışını düzeltiyorlar. Hiç, “idare” yerine “âdem” yazılır mı caanım? Âdem kim, idare kim değil mi efendim? Bu da aziz Bay Saygılı’nın tarih restoratörlüğünün ilim âlemine katkıları…

“Vakt-i hazar” ve “vakt-i sefer” askerî terminolojide kullanımdan düşmeyen kavramlar… Erkân-ı harb zâbitlerin eski talimnâmelerde sıkça karşılaştıkları kavramlar… Vakt-i hazar: barış zamanı; vakt-i sefer: sefer zamanı, demek. Ali İhsan Sabis Paşa, ordudan nasıl yararlanılacağına dair görüşlerini şöyle açıklamış: “Vakt-i hazardaki ordu, o haliyle, hâl-i hazarîsiyle, kavga ve harb edemez; vakt-i hazardaki ordu ancak evlad-ı vatanı harbe hazırlamak içün bir mekteb, bir esasdır…”(s.8) Mütekaid erkân-ı harb miralayım Bay Saygılı da bu görüşleri şöyle kısmenleştirmiş: “Barış şartlarındaki ordu, o haliyle, mevcut durumuyla kavga ve harp edemez. Barış dönemindeki ordu ancak vatan çocuklarını harbe savaşa hazırlamak için bir okul ve esastır.”(s.23) Vakt-i hazar; mütekaid erkân-ı harbciğim miralayımın lügatçesinde hem barış şartları hem de barış dönemi oluyor. Tabii bununla kalmayoor, “bir mühim kuvve-i askeriye Yemen’de ve Havran’da hâl-i hazarîsiyle tedibi usâta memur…”(s.33) cümlesindeki “hâl-i hazarî”yle ifade edilen “barış kadrosunu”, da “halihazırıyla”(s.38) diye kısmenleştirerek lügatçesini zenginleştiriyor. Bu da erkân-ı harb miralayıcığımın stratejik kısmenleştirmesi…

Bay Saygılı mütekaid erkân-ı harbim miralaycığım, kısmen sadeleştirmeyi, içinden çıkamadığı yerlerde tam kısmen sadeleştirmeye tahvil eyleyoor. Ali İhsan Sabis Paşa, ordunun mevcut konum/durumunu anlatırken tespitler yapıyor: “İtalya, ilan-ı harb ettiği zaman Havran ve Kerek vekâyii içün gönderilen asker, henüz o havalide; Yemen isyanını vâsi’ bir sûretde teskin içün Rumeli’den sevk olunan en güzide kıt’aâtımız henüz Yemen’de idiler.”(s.8-9) Bu cümle, Bay Saygılı nüshasında şöyle kısmenleşmiş: “İtalya harp ilan ettiği zaman en seçkin birliklerimiz Yemen ve Havran’da isyan bastırmakla meşguldü.”(s.23) Ali İhsan Sabis Paşa, İtalya harp ilan ettiğinde, Havran ve Kerek olayları için gönderilen askerin orada bulunduğunu, ayrıca Yemen isyanını geniş çapta yatıştırmak üzere Rumeli’den yollanan seçkin birliklerin de Yemen’den dönmediklerini söylüyor. Kısmen sadeleştiren aziz miralayımın cümlesinden bu anlamı çıkaran kari’îmiz var mıdür acep? Hem Havran ve Kerek olayı da ne ola ki Bay Saygılı askerî tarihçi mütekaid erkân-ı harb miralayım? Hani, bu eserin daha önce farklı yayınevlerince yayınlanan sadeleştirilmiş baskılarına şöyle burun kıvırıp da “tarafınızdan hazırlanan bu yayının da özellikle açıklayıcı dipnotlarıyla”(s.14) daha iyi anlaşılacağını ümit ediyorsunuz ya! Meselâ, şu isimler hakkında dipnotta açıklama lütfedilmemiş: “Panslavizm taraftarı Hertovbig…” “İstanbul sefiri Çaryekof…” “Sırplardan Başbakan Milovantoviç…”(s.28-29) “ “Mösyö Puvankara…”(s.43) Bendeleri bu isimleri biliyorsa da hazırlayan Bay Saygılı, amacının eseri daha iyi anlaşılır kılmak olduğunu söylediğine göre, bunu istemek de tabii hakkı kari’îlerin! –Dikkat, mütekaidimin imlâsıyla yazılan bu isimleri kısmen Fehva-yı Lügatçe-i Saygılı sözcüklükçükünde bulabilirsiniz sadeleştirilmiş vaziyette!!!-

“Vatanperverlik, hamiyyet ancak bu türlü hareketi istilzâm eder.”(s.14), “Mesâil-i hâriciye asla düşünülmüyor.”(s.32) cümleleri kısmenleşememiş. “Aynı zamanda istanbul’da ve İzmir’deki zâbitanın bir kısmı iğfal olunarak bunlar da bazı meddeayâtla ortaya çıktılar. Şimdi artık düşmanlarımız kemâl-i memnuniyyetle sırıtıyorlar; ve kazgana koydukları aşın kıvam zamanının takarrübünü görmekten pek mahzuz oluyorlardı.” (s.36) paragrafına da Bay Saygılı nüshasında yer vermeye değer görülmemiş!… Sebeb-i hikmetini âcizleri tabii ki bilemezler. Bunun bilmek içün mütekaid erkân harb miralayı olmak gerekdür zannımca…

Bay Saygılı, kısmen sadeleştirme ameliyyesini icra kılarlarken, Ali İhsan Sabis Paşa’nın söylemek istediklerini değil kendi stratejist askerî tarihçi âli vasfıyla düzeltme ihtiyacı duyarak aktarmakta beis görmeyoorlar. Ali İhsan Paşa diyor ki “ İşte esbâb-ı ma’rûza hasbiyle dört beş ay mukavemetden sonra İtalya ile akd-i sulh edilmeliydi.”(s.13) Yani haddimize düşmeyerek aktarırsak Paşa, “ İşte arz edilen sebepler gereğince, dört beş ay direnişten sonra, İtalya ile barış kararlaştırılmalıydı.” diyor. Mütekaidim erkân-ı harbim miralayım efendim cenapları da deyoorlar ki “İşte maruz kalınan olaylar sonucu, dört beş ay mukavemetten sonra İtalya ile barış andlaşması yapılabildi.”(s.26) Maruz kalınan olaylar nerede zikredilmiş? Barış andlaşması yapılabildiyse, hangisidir miralayım? Dipnotta açıklama lütfen…

“Muhalifler, yaptıkları hıyanetler yetişmiyormuş gibi, şimdi de hükümetin ulü-l-emrin evâmirîne teba’iyyetle Arnavutları te’dib içün giden askerlere zehr ilkâsına başlıyorlar…”(s.35) Ali İhsan Sabis Paşa, böyle söylüyor. Mütekadim miralaycığım ise bunu şöyle fehm edip sadeleştirmişler. “Muhalifler yaptıkları ihanetler yetişmiyormuş gibi, şimdi de hükümetin emriyle tabiatıyla Arnavut isyancıları bastırmaya giden askerleri zehirlemeye başladılar.”(s.39) Paşa, hükümetin, padişahın emrine uyarak Arnavutlara hadlerini bildirmek üzere giden askerleri, muhaliflerin zehirlediklerini anlatıyor. Mütekaid miralay ise, “hükümetin emriyle tabiatıyla” diyerek bizi ihzâk eyleyoorlar. “Tebaiyyet” kavramını “tabiatıyla” yani “doğal olarak” diye kısmen sadeleştiren Bay Saygılı’ya selam olsun erenler…

Mütekaid erkân-ı harbciğim miralayım, taraf-ı âlilerinden ilave edilen açıklama ve yorumların, yatık harflerle dipnotta verildiğini beyan eyleyoorlar.(s.15) Birkaç misal verelim mi? “Adalar denizi” dipnot 32’de “Bugünkü Ege denizi”, dipnot 34’te “Ege denizi”, dipnot 79’da “Yunanistan ile aramızdaki denizin adı yüzlerce yıl Adalar Denizi olarak kullanılmıştır.” ifadeleriyle izah edilmiş. Yine kendi beyanlarıyla dipnot 30’da “Denizciliğe Önem Vermemek bahsine bakınız” yönlendirmesi s.65’te “Bahriyeye Önem Vermemek” başlığı altında yer alıyor. Ciddiyete bakınız muhteremler!… Dipnot 33’te “Asker Hazırlıklardaki Noksanlar bölümüne bakınız.” Başlıklı kısım s.47’de “Askerî Hazırlıklardaki Noksanlıklar” diye düzeltilmiş. Dipnotta kısmen sadeleştirilince böyle bir manzara arz-ı endam eylemiş!…

Bay Saygılı’nın izahsız kronolojik tarihinde kayd ettiği tarihî olaylar ise tek kelimeyle bir askerî stratejist tarihçi dikkatini sergileyoor. Efendim, bizim bildiğimiz tarihler hepten yanlış imiş!… 13 Mart 1912 tarihli Bulgar Sırp ittifakı, meğersem “29 Şubat 1912’de” imzalanmış.”(s.30) Keza, Bulgar-Yunan anlaşması da 29 Mayıs 1912’de değil, 16 Mayıs 1912’de imzalanmış.(s.38) “13 Ağustos 1912 tarihinde Balkan Harbinin icrası kararlaştırılmış.”(s.43) 26 Ağustos’ta değil de. 30 Eylül 1912’de Balkan Devletleri seferberlik ilan etmişler diye yazıyor ya bütün tarih kitapları doğru değilmiş! Çünkü mütekaid erkân-ı harb miralayımız bunu düzeltmiş(!). Doğrusu 17 Eylül 1912 (s.45) imiş!!! Ünlü “31 Mart 1325 vak’ası” da 31 Mart 1909’da meydana gelmiş.(s.48) Cümle âlemin bildiği miladi tarih olarak 13 Nisan 1909. Artık bütün kronolojiler buna göre düzeltilmeli değil mi tabur pardon alay mil pardon kari’îler….

Efendim, kısmen sadeleştirilmiş bu kitap maden. İkinci Bölümü var bir de. Asıl adı “Askerî Mağlûbiyyetimizin Esbâbı”. Bay Saygılı mütekaid erkân-ı harb miralay bey, bunu da “Harp Esnasındaki Sebepler” diye bir ucubeye çevirmişler. Madenin sonunda ayrıca Bay Saygılı’nın iki adet makaleleri konulmuş ki bir şey eksik kalmaya!!! Daha fazlasına devam edemeyeceğiz. Zira ceyb-i sabr isteyoor ki bizde takat kalmadı.

Bu kadar “veri madenciliğimizden” bîtap düşmüş tam koltuğumda arkaya yaslanmışken, ecdadımızın kurduğu vakıflar geldi nedense hatırıma. “Aç kalan kuşların beslenmesi vakfı. Bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi vakfı. Koyun cinsinin ıslah edilmesi vakfı. Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması vakfı. Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi vakfı. Çalışan kadınlara, süt anne bulunması vakfı. Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması vakfı. Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi vakfı. Ramazan aylarında camilerde hurma, zeytin gibi iftariyeliklerin dağıtılması vakfı. Köylerde yaşayan yoksul ihtiyarlara elbise temin edilmesi vakfı. Hamalların sırtlarındaki yükleri, üzerine koyup dinlendikten sonra kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola taşları dikilmesi vakfı. Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması vakfı. Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması gereken yerlere su küplerinin konulması vakfı. İlh.… Asrî bir eksikliği tamamlamak üzere bendeniz de “ mütekaid erkân-ı harb miralayının orijinal eserleri kısmen sadeleştirmesinden korunması” gayeli bir vakıf kurmak üzre yarın İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğüne müracaata karar verdim. Bağışlarınız maa’l-memnuniyye kabul edilecektir…

hamitkilickaya@gmail.com

Yeni Haberler