Kitap Dünyası

Tarih Felsefesi Üzerine Düşünceler

Hakan Arslanbenzer / 08.07.2015

Herder, folklor yahut bugün bilim çevresinde daha çok kullanılan terimle halkbilimi keşfeden 18. yüzyıl sonu Alman düşünürüdür. Gerçi bunun keşif mi, icat mı olduğu postmodern tarihçiliğin tartışma konularından biri. Halkın yahut halk kültürünün seçkinlerce keşfi aslında Herder’in çalışmalarından yüzyıllarca önce başlamıştı. Daha 16. Yüzyılda Rabelais, halk hikayelerinden yararlanarak kendi eserini ortaya koymuştu. Yazılı kültürün sözlü kültürden, şehrin köyden, seçkinlerin hayat tarzının halkın yaşayışından beslenmesi durumu aslında çok daha eskilere kadar gider. Hem Doğuda hem Batıda keşfedilen ilk metinler büyük destanlardır ve bunlar aslında parçalar veya kollar halindeki halk efsanelerinin yazıcılar/editörler tarafından derlenip bütünleştirilip tek bir büyük metne dönüştürülmüş hallerinden ibarettir. Yine de, Herder’in “halk şarkısı”, “halk dansı”, “halk kültürü” gibi kavramları daha farklı bir amaca hizmet etmek üzere tasarlanmıştı. Alman düşünürün Tarih Felsefesi’nden önce yayımladığı Halk Şarkıları Antoloji’sinde özdeyişlerine yer verdiği selefleri Sir Philip Sidney, Michel de Montaigne ve Joseph Addison’ın halk şiirine ilgileri, kişisel zevkleriyle sınırlıydı. Herder için halk ve halk kültürü, siyasi düşüncenin kaynaklarından, malzemelerinden biriydi. Herder’e göre halk şiiri okumuşların yazdıklarından daha saf ve gerçekti; çünkü “organik toplum” yaşantısından kaynaklanıyordu. “Vahşi dediğimiz insanlar bizden daha ahlaklıydı,” diye yazar Johann Gottfried Herder. Böylece halk kültürü romantik milliyetçiliğin çerçevesi içine daraltılmış oluyordu. Herder’in halkçılığı bugün milliyetçilik dediğimiz şeydi. Tıpkı bizim ilk halkçılarımızın aynı zamanda milliyetçi ve tabii bir miktar da Herderci olmaları gibi. Herder’in idealist fikirleri bugün yaşamıyor. Daha doğrusu ciddi düşünce olarak yaşamıyor. Doğuda ve Batıda yer yer yükselen milliyetçilik hareketleri ideolojik olarak bilerek veya bilmeyerek Herder’in halk kültürüyle ilgili keşif veya icatlarına atıf yapıyor. Bu ideolojik çarpıklığa rağmen yoksulun, köylünün, “vahşi”nin itibar kazanmasında oynadığı başlatıcı rol sayesinde Herder “halkın keşfi” meselesinin selefleri arasındaki yerini koruyor. Daha geniş açıdan bakıldığında Herder bir yandan Grimm Kardeşler, Walter Scott, James Frazer, Mihail Bahtin ve Vladimir Propp gibi folklorcuların, bir yandan da Claude Lévi-Strauss ve Réne Girard gibi antropologların, son olarak ve beklenmedik biçimde Ziya Gökalp veya Jacques Rancière gibi birbirinden çok farklı siyasi düşünürlerin öncüsü olarak düşünülebilir.

Yeni Haberler