Dosya Haberler

Gramofonun tarihine dair kısa notlar

Selahattin Turhan / 07.04.2016

İnsanlık varolduğundan bu yana, müzik de onunla birlikte var olmuştur. Mutlaka zaman içerisinde gelişim göstermiştir, lakin insanlar sürekli bir şekilde müzikle iç içe olmuşlardır. Bununla birlikte, bir parçayı kaydetmek, onun güzelliğini tekrar tekrar dinleyerek yaşamak ise daha çok modern zamanların bir getirisi olmuştur. Özellikle XIX. yüzyıl yapılan müziğin kaydı ve yeniden dinlenebilir olması açısından büyük yenilikler getirmiştir. Bugün bir pantolon cebine sığacak kadar ufalan müzikçalarların ise ilk hali, herkesin malumu üzere fonograflardır.

Fonograf kelimesi Yunanca ses anlamına gelen phone kelimesi ile yazmak manasına gelen graphe kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Bir nevi ses-yazar diye basitçe de açıklamak mümkündür fonografı. Fonografı ilk olarak ünlü mucid Thomas Edison tam anlamıyla yanlışlıkla buldu. 1877 yılında mors alfabesi ile telgraf mesajlarını tekrar eden bir cihaz yapmaya uğraşırken fonografı yarattı. Temel amacı fonograf gibi bir ses kayıt cihazı yapmak olmadığı için fonograf üzerine daha derin ve detaylı çalışmalar gerçekleştirmeyen Edison’un fonografa olan ilgisi ise 1888 yılında canlandı. Bunda Chichister Bell ve Charles Summer Tainter’ın 1886 yılında fonografı geliştirerek grafafon adlı bir cihaz bulmaları önemli bir rol oynamıştır. Edison, ilk geliştrdiği fonograf üzerinde çalışıp daha gelişkin bir cihaz bulduğu yılda, Emile Berliner adlı Alman asıllı Amerikalı bir mucit de gramofonu icat etmişti.

Gramofon ve fonograf üzerine yapılan çalışmaların artması bir yandan da bu aletlerin daha hızlı ve daha fazla üretilmesini de beraberinde getirdi. Özellikle XIX. yüzyılın son yıllarında gramofon hem ucuzladı hem de daha yaygın bir hale gelmeye başladı. Bununla birlikte, Emile Berliner 1890larda kendi soyadıyla bir şirket kurdu ve opera sanatçıları ile anlaşmalar yapmaya başladı. Bu anlaşmalar uyarınca opera sanatçılarının söylediği parçalar plaklara kaydediliyor ve daha sonra gramofonlarda dinlenilebilmesi için satışa çıkarılıyordu.

Gramofon Osmanlı coğrafyasına ise diğer birçok icat gibi 1800’li yılların sonunda girdi. İlk fonografın 1896 yılında Osmanlı’ya geldiğini öne süren Hacı Şeyhoğlu Ahmet Kemal, beş kişinin bir araya gelip de 100 para verdiğinde fonografçının aleti çalıştırdığı ve dinlettiğini söyler. Kısa sürede Osmanlı coğrafyasına yayılan ve daha da önemlisi sevilen gramofona bir de Osmanlıca isim bulunmuştu; sada-nüvis. Tıpkı Yunanca’da olduğu gibi Osmanlılar da tam anlamıyla ses-yazar adını kullanmayı tercih etmişlerdi. Yıllar içerisinde Anadolu coğrafyasında gramofon sadece müzik dinelemek için kullanılan bir alet olmaktan çıkıp, orta oyunları, komediler ve hatta 1970’li yıllarda spor plakları yapılmaya başlanmıştı.

Televizyonun yaygınlaştığı yıllara kadar günlük hayatın çok önemli bir parçası olan gramofon ve teknolojinin gelişmesi ile yerini alan pikaplar günümüzde ise daha ziyade nostaljik birer parça olarak yine birçok insanın evini süslemekte. Müzikseverlerin çoğunlukla birleştiği bir nokta da ne kasetlerin ne de compact disclerin (CD) müzikal anlamda plakların yerini doldurmadığıdır. Çıkarttığı ses ile adeta o parçayı söyleyen kişiyi canlı olarak dinliyormuş hissiyatı yaratan plaklar gün geçtikçe daha da ilgi görecek gibi duruyor.

 

Kaynakça

Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi

Yeni Haberler